30 Haziran 2011

Ben Ufakken


ben ufakken bir kuru yük gemimiz vardı. zamanla kurüyüp gitti. o gidince hiçbir şey eskisi gibi olmadı. ve babam artık saçlarını boyamaktan vazgeçmişti. ilk kez, ‘bir rengin zulmüne boyun eğen bir insan’a tanık oluyordum. tankımız olmamıştı hiç ama. babam genç göstermiyordu artık. ne hüzünlü. ailece 3 gün zeytin yemiştik.

ben ufakken yaşadığımız binanın giriş katı garajdı. ama o zamanlar şehirde gar azdı. biz orayı ahır olarak kullandık 1 hafta; bir keresinde. sonra onun orada ölüp gitmesi, o gidince hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı. seni yediğimiz için üzülme. ‘çünkü bunu bile açıklayabilirler.’

ben ufakken ayın 3 haftası mutsuz olurdum. 1 haftası ise tuzsuz ayran. annemin sonu gelmeyen bir ‘iyi gelir listesi’ vardı. benimse yalnızca 3 hakkım vardı.

kullanmıyordum.

Yani ne demek istedim ?


Tek bir gün içinde olup bitenlerin aylarca süren yaşanmışlıklara dirsek atabildiği doğrudur. Yani ne demek istedim ? Çok fazla sigara içiyorduk birlikteyken. Peşi sıra yakıyorduk, bir anlamda yanıyorduk. Gün geçtikçe eriyorduk. Bu tablo bize yabancıydı. Karşımda değilken bile bana gülümsediğini görebildiğimi, bakarken göremez olmuştum. Aslında o kadar da değildi.. Ama bir şeylerin değiştiği gerçekti. Bana sorsan; ne değişti ? diye, bilemezdim. Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, dinlenemiyorduk. Onu dinlemeyi seviyordum. Anlattıkları güzeldi. Belki de bir gün bir resmimi çizecekti.

Birlikte yaptığımız şeyler birlikte yaptığımız için güzeldi. İnsanlar güzeldir. O benim için hala güzel. Ama ben güzelliğe önem vermem.

İnsanlar verdikleri kararların arkasında durmakla övünedursun. Ben durmam. Ben karar anlarına uygun varolmamışım. Kararlarımın yanındayım. Yani her an dirsek atabilirim.

Yani ne demek istedim ? Çok fazla üzülüyorduk. Çok fazla sevinmek de değildi derdimiz ama; peşi sıra yakıyorduk birbirimizi, bir anlamda yanıyorduk.

Sanırım külümü savurabilirsiniz.

19 Ekim 2010

Daha Nasıl Uyanacağımı Bilmiyorum

çok kötü şeyler olacak.

süper şeyler de olabilir.

ama bana sorarsan ne olacağını bilmiyorum.

daha nasıl uyanacağımı bilmiyorum.

öncelikle bu bir şiir falan değil. başlangıçlarda gevelerim her zaman. ne anlatabilirim diye düşündüğümden, anı yaşama çabasının stresinden oluyor hepsi. bana kalırsa tümü saçmalık. şarkıların yarısı yalancı, diğer yarısı da güzel değil. vakit öldürmek için yaşadığımızdan, şarkılar da ortalama 3 buçuk dakika olduğundan, ufak bir hesapla sayesinde öldürebileceğimiz vakti hesaplarız hemen. ben öyle yaparım mesela. kısa yolculuklarda müziğe sarılırım. yani aldatmaca. şarkı aralarında anlıyorsun gerçek nedir, ne değildir. geçtik.

hiç bir zaman dilimine bağlı kalamamak ama tümünün etkilerini de taşımak, kendi hastalığımla ilgili edebileceğim laflara iyi bir önsöz olabilir sanki. yani böyle sanıyorum son günlerde. örneğin 1 sene boyunca rutin halde yaptıklarımdan sıyrıldığım an, bitiyor o bende. yani boşluğa falan düşmüyorum sanki hiç. belki de sürekli bir boşluktayım, rutinin içine de yansıyorum bütünümle ama bu felsefecilerin işi, dedim ya o an bitiyor, ilgilenmiyorum bir daha. tamamen sonuç odaklı bir hayat sürdürme empozesinin altında kırık bir şemsiyeyle dolanıyorum da bir taraflarım yara almış sanki. aksi bir dünyayı düşleyebilmek sadece süreç. ondan öte bir şey yok. yani hayaller hep boşa mı o zaman ? bilmiyorum ve farkettiyseniz söylediklerimin hiç birinde emin bir tavrım yok.

somuta dönemedim yine, halbuki dün sabah uyumaya çalışırken aklıma gelen şeyleri yazacaktım. azıcık kendimden, azıcık çevremden, yaşantımdan bahsedecektim. ne bileyim, iyi bir fikirmiş gibi geliyo.

ayranla dürümü aynı anda bitirme refleksini andıran bir şekilde yazıyı ve az önce yaktığım sigarayı kafa kafaya tokuşturarak bitiricem sanırım. uyumak ve çok dağınık uyanmak. pazartesi ile ilgili öngörülerim bunlar. işin kötüsü uyandıktan sonra, evden çıkmadan önce yakışıklı, ya da en azından fena değil hissetmem gerekicek. taksim’e gidicem önce, oradan da harbiye’ye yürücem. detay vermiyorum ama ufak da olsa bir ışık, bir adım olmasını dileyeceğim şey bu. ama işte yazının ortalarında değindiğim gibi sonuç-süreç kargaşam ve ertesi gün ve günlerde yapmamın beklendiği, yapmam gerektiği hissettirildiği, hissimce tamamen tutarsız, gereksiz, antitezlere koşucam. itecekler.

olsun.

Uykunun Mastar Hali

bir süre hiçbir şey yapmayınca çok fazla yoruluyorum. parça parça her şey. doymuşluk hissetmedim epeydir. biraz ondan biraz bundan. kafam her zaman olduğu gibi karışık.

aslında sadece bazı şeyleri sahiden yapıyoruz, genellikle yapmak zorundayız. yani olmazsa olmaz o kadar çok şey var ki inanın neden böyle anlamıyorum. insanın araştırma alanı çok dar. öğrenmiyor hiç, biliyor sadece. sağlıklı bir süreç değil bana kalırsa.

ilk kim başlattı bilmiyorum ama aile dediğimiz müesseseye tam oturmuş bu kültür. aile onlarca yıl aynı x metrekare yerde uyuyan, yemek yiyen, işeyen, okuyan, ağlayan yani bir sürü tekil işlemi bir arada yapabilen insanları barındırıyor içinde. çılgınca bir şey.

sokak bambaşka zaten. şimdi gidip balkondan sigaramı fırlatsam sokağa kim ne diyebilir ? uyuma saatlerini dolduruyor herkes. en sevdiğimiz şeylerden biri de bu. bünye istiyor onu da ama alternatifi falan yok yani.

uyuyun hadi uyuyun, bir şey demiyorum. ağzına sıçayım böyle işin.

Beş41

beş kırkbir. halen dinlemekte olduğum bu şarkıyı çok sevdim ama kahrolası fizy moodda dinlettiği şarkıların ismini cismini paylaşmayı pek sevmiyor sanırım. bu hüznümü perçinledi, sağolsun. şarkı bitti bile. kendini affettirmek istiyor olsa gerek şimdiki de hiç fena değil.

neyse, bir şeyler diyecektim aslında ben. ama çok karışığım tumblr. biliyor musun beni sen bile anlayamazsın. bencil davrandığımı düşünebilirsin sen de belki ama ait olmadığım bir durum bu nasıl bunu yapabilirim ki ? yani bilirsin sana yazarken sigara içmeyi severim ve sana karşı dürüst oldum hep. yani senden bir beklentim de yok. senden bir adım gelmesini beklemeden de faydalanmayı öğrendim.

-üçüncü şarkı. bu da harika, kıvama geliyorum fizy mood, teşekkürler.-

bana kızma tumblr. sen de kızma bana fizy. hem bence senin bana kızmaya hiç hakkın yok! ikinizi de çok önemsiyorum, sürekli buralardayım, yokluğunuza küfretmişimdir hep. bilin bunu.

şimdilerde biraz ümitsiz görünüyor olabilirim, saçlarım da sakallarım da uzadılar. geçen gün doğum günümdü. kutladınız, teşekkür ederim. abim güzel bir gömlek hediye etti bana. epey sevdim, yakışacak sanki bana. ama benden önce ilk o giymiş bile. dert değil.

ben alıştım.

kabullenmek daha saydam artık.

gidişata tutunmak mı önemli yoksa -fizy mood sandığım kadar mükemmel değilmiş, iki üç tane kötü şarkı geçti ard arda- bilemiyorum tumblr, neye önem vereceğimi şaşırdım.

yalnız değilim aslında ama yalnız hissetmekten sıkıldım. ard arda süper şeyler olsun istemiyorum ama mütemadiyen belirtisizlik, bunaldım.

birazdan yatarım, uyumayı denerim. o ara gün yeniden doğacak, gürültü artacak, sabah kahvesini içecek birileri gazetesine göz atarken bir yandan. bense küfredeceğim günlere. küfürleri düşüneceğim. çok parlak fikirlerim yok bu ara. gidişatı izleyeceğim. düşüneceğim. evet, böyle böyle gözünden düşeceğim.

tamam.

Yazmak bana iyi gelecekti, sen gelmiyorken.

Yapacak bir şey bulamıyorsun ya bazen, aklın karışıyor, zevk alamıyorsun hiçbir şeyden, telefonuna göz atıyorsun; yeni bir şey yok, iyi bir şey yok.

Böyle bir durumla karşılaşırsam yazmamı söylemiştin bana. Yazmak bana iyi gelecekti, sen gelmiyorken. Bana sen iyi geliyorsun, böyle iyi değilim ben, bazen yarım bazen bir hiç gibiyim neden anlamıyorsun ? Kapatma, dinle beni! Diyordum ama tamamını duydun mu onu bile bilmiyorum.

Havalar soğumaya başladı. Sonbahar ne yakışırdı sana! Çok sevdiğin bir atkım vardı hani, beraberken boynuna dolardın hemen. Ne şans, aynı atkıdan bir tane daha vardı. Boynundan çıkarmamıştın sen de, sende kalmıştı karışan kokularımız. Şimdi kimbilir ne haldedir.

Aslına bakarsan hiç merak etmiyorum.

4 Eylül 2010

Tanrım, sağlıklı düşünemiyorum.

Geçip giden gün hakkında düşünmeyi onaylayabilirim ama yatağa uzanmış olmanın etkisi var bunda tabii.

Ne yapsam ki şimdi ? sorusu gelirse gündeme, biraz gece olmuştur ve yarına çıkma gönüllüsü değilsindir pek. Öyle sanıyorum.

Uykunun gerekliliği hakkında çok düşündün. Yani evet, hiç olmasaydı süper olacaktı diyebileceğin bir çok şey sıralarsın istersen. Hatırla, 'acıyı uzakta arama demiştin bana ve mutluluğu unut; çünkü daha az acır belki canın, ne istediğini bilirsen.'

Bunlara kulak asmam ben.

İstersen rüyanı anlatabilirsin şimdi bana. Saçmalıktan öteye gitmeyecek tamam ama dinlicem, gel. Bir yerlerde güneş doğar hem o sırada, sen perdeyi aralarsın, ben kitap okurum sana bir kaç sayfa. Ya da rüyan hakkında konuşuruz, sen sadece gel. Artık gel lütfen.

Her şeyden biraz var ve sen genellikle yoksun.

Tanrım, sağlıklı düşünemiyorum.

27 Ağustos 2010

Zapatista


”Birisi size parmağı ile güneşi gösterir ve siz parmağına bakarsanız aptalsınız demektir. Eğer güneşe bakarsanız daha da aptalsınız çünkü kör olursunuz. Asıl görmeniz gereken parmak ile güneş arasındaki uçmakta olan kuştur.”

zapatista atasözü

24 Ağustos 2010

Nasıl Anlatsam


Bir seri yapayım bari. Zira yazdıklarım olmuyor, anlatamıyorum. Sürekli saçma sapan şeyler yazıp 'çok mu sıkıcıyım lan acaba ?' diye düşünmektense, düşünmeyeyim, fotoğraf vs. paylaşma kolaycılığına kaçayım diye düşündüm ben de. Öyle şimdilik.

Neydi O ?



Terketmek üzere olduğu odanın içindeki üçlü koltukta uzanan birisini gördüğünü sandı birden. Baygın görünüyordu koltuktaki. Korkmaması ilginçti ve ilgisini çekti durum. Yani yine merak kazandı. Önce adımlarıyla sonra bedeniyle içeri döndü. Ses çıkarmadı pek. Odadaki tek tük eşyalardan olan sandalyeye oturdu. Eli, ceplerinde sigara paketini aramaya koyulmuşken, gözleri koltuktaki genç adamdaydı. Su içmek istedi ama mutfağa giderse, döndüğünde koltuğu boş bulabileceğinden korktu. Duygular yolunu şaşırmaya başlamıştı iyice. Saat henüz 2’yi 10 geçiyordu. Aklından geçenler geçmişine aitti. Kimi zaman gülüyordu, bazen dolmuş bekliyordu, bazen de içiyordu ama çoğunlukla yürüyordu. Durumun anlamsızlığı onu bir yandan rahatlatıyor diğer yandan daha fazla meraklanmasını sağlıyordu. Üst kattaki komşularının eve girişleri gürültülüydü yine. Bu sefer onlara sinirlenemedi çünkü, normalde tam da bu saatlerde ona yalnızlığını hatırlataran bu sesler, gülüşler, bu sefer misafirini uyandırmaya tehdit oluşturuyor, aynı zamanda bu adamın ona yalnızlığını sadece koltukta uzanarak dahi unutturabilmesi onu şaşkın bir mutluluğa itiyordu. Ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremeyen ev sahibinin gözüne bu sefer de kapıda asılı duran montu takıldı. Montu üzerine geçirip dışarı çıkacak oldu, vazgeçti. sigarasını söndürdü ve montla misafirinin üzerini örtüp odadan çıktı. ''Bu gece olanlardan kimseye söz etmemeliyim. ''